01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / MÂİDE KIRKDÖRDÜ YENİDEN DÜŞÜNMEK
MÂİDE KIRKDÖRDÜ YENİDEN DÜŞÜNMEK

MÂİDE KIRKDÖRDÜ YENİDEN DÜŞÜNMEK ABDULLAH DÂİ

Kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nûr olarak indirdik. Teslim olmuş Peygamberler, yahudîlere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah’ın Kitabı’nı korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanların tâ kendileridir.”1
Bu ayetin inzâl sebebini, Berâ b. Âzib (r.a.) şöyle anlatır:
Nebi (s.a.s.)’in yanından yüzü kömürle siyaha boyanmış ve celde vurulmuş bir yahudî geçirildi. Bunun üzerine onları çağırdı ve:

“Sizler, kitabınızda zinâ edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?” diye sordu.
Onlar:
- Evet, dediler.
Bunun üzerine onların âlimlerinden bir adamı çağırarak:
“Tevrat’ı, Musa’ya indiren Allah adına sana and veriyorum! Kitabınızda zinâ edenin cezasının böyle olduğunu mu buluyorsunuz?” buyurdu.
O kişi:
- Hayır! Eğer sen bana böyle bir and vermemiş olsaydın, sana bildirmeyecektim. Bizler cezanın recm olduğunu buluyoruz. Fakat şereflilerimiz arasında da zinâ çoğaldı. Bu sebeple şerefli birisini yakaladığımız zaman ona ilişmezdik. Buna karşılık zayıf birisini yakalarsak, ona haddi uygulardık. Bunun üzerine: Gelin, şerefli olana da, olmayana da uygulayacağımız bir husus üzerinde ittifak edelim, dedik. Sonra da recm yerine yüzleri kömürle siyaha boyamayı ve celde vurmayı koyduk, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Allah’ım onların öldürmüş oldukları bir zamanda Senin emrini ihyâ eden ilk kişi benim.” dedi ve verdiği emir ile o erkek recm edildi.
Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah da:
“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı hâlde ağızlarıyla “inandık” diyenlerle yahudîlerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, ‘Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının’ derler…” (Mâide,5/41) buyruğunu indirdi.
Yani, derler ki: Siz, Muhammed’e gidin. Eğer size kömürle karartmayı ve celde vurmayı emrederse, onu alın. Şayet size bunu söylemeyip recmi emrederse, ondan sakının, demektir.
Bunun üzerine yüce Allah:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalim olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/45)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar fâsık olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/47)
buyruklarını indirdi.
Bunların hepsi de kâfirler hakkındadır.2
Şeyhu’l-İslâm Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a.), “İrşâdu’l-Aklu’s-Selim” adlı meşhur tefsirinde şunları beyân eder:
“Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun.” Bu hitab, iltifat yoluyla yahudî reisleri ve âlimleri içindir. Bu nehyin (yasağın), müslüman yöneticilere ve âlimlere şâmil olması ise, ibare yoluyla değil, fakat delâlet yoluyladır.
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” Kim, Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümleri tahkir ve inkâr ederek onlarla hükmetmezse… Zira onların, Allah Teâlâ’nın ayetlerinde yaptıkları tahrifat apaçık bir mânâyı (tahkir ve inkârı) mûcibdir.
“İşte onlar = ulâike” denmesi, “men = kim” kim harfinin mânâsındaki çoğul itibariyledir.
Bu cümle, mâkablinin anlamını en mükemmel şekilde açıklayan bir zeyl mahiyetinde olup o mefhumu ihlâlden de şiddetle sakındırır. Nitekim burada küfür, mücerred Allah Teâlâ’nın hükmünün terk şartına bağlanmıştır.”3
Muhammed Ali es-Sâbûnî, “Safvetu’t-Tefâsîr” adlı eserinde, bu ayeti tefsir ederken şunları kaydeder:
“Ayetlerimizi rüşvet, makam ve basit menfaat gibi geçici dünya malı ile değişmeyin. Kim olursa olsun, Allah’ın şeriatı ile hükmetmeyen kâfirdir.
Zemahşerî şöyle der:
Kim Allah’ın indirdiği hükümleri küçümser de onlarla hükmetmezse, onlar kâfirler, zalimler ve fasıklardır. Bu ayet, onların küfürde aşırı gittiklerini gösterir. Çünkü onlar, alay ettikleri ve küçümsedikleri için Allah’ın ayetlerine haksızlık ettiler ve başka şeylerle hükmederek inâd gösterdiler.4
Ebu Hayyân şöyle der:
Bu ayetin akışından, her ne kadar hitabın yahudîlere aid olduğu anlaşılsa da ayet, yahudîler ve diğer insanlar hakkında umumîdir. Kâfirler hakkında gelen her ayet, âsî mü’minleri de içine alır.5
“Te’vilatü’l-Kur’ân” adlı tefsirinde Ebu Mansûr el-Mâtürîdî (rh.a.) şöyle diyor:
“Öyleyse insanlardan korkmayın.” Yani, Cenâb-ı Hakk’ın aleyhlerine verdiği hükümden dolayı insanlardan korkmayın, “Benden korkun!” Allah Teâlâ, onların şerrine ve kötülüğüne karşı Peygamberine (s.a.s.) güvence vermekte ve sadece kendisinden korkmasını emretmektedir. Çünkü Allah, onların yapacakları kötülükleri ve verecekleri eziyetleri önlemeye yeter.”
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” İşte böyle, Allah’ın indirdiği hükme inkâr eden ve onu hak görmeyen kişi kâfirdir.”6

İbn Kayyim el-Cevziyye (rh.a.)’in doğru gördüğü tesbiti ise şudur:
“Doğru olan şudur: Allah’ın indirdiklerinin dışında bir hüküm ile hükmetmek, kâfirlerin yaptığı bir amel olup, Hâkim’in durumuna göre küçük veya büyük hüküm farketmez. Bir olayda, Allah’ın indirdiği hükmün gerekliliğine inanan bir kimsenin, bu hükmün farziyet ve vücûbiyetine inanmasına rağmen isyan ederek ondan yüz çeviren ve böyle bir davranışın da cezayı gerektirdiğini itiraf eden bir kimsenin bu davranışı, küçük küfür sayılır. Fakat Allah’ın indirmiş olduğu bir hüküm ile hükmetmenin de gerekli olmadığına inanıyor ise ve bu konuda da insanın muhayyer, yani Allah’ın hükümleriyle hükmedip etmeme konusunda serbest olduğunu söyleyen bir kimsenin durumu ise -ki Allah’ın hükmü olduğuna inansa bile- bu, büyük küfürdür. Böyle bir davranış ve anlayış, büyük küfür diye isimlendirilir. Eğer bu konuda cehâletinden dolayı veya bir hatâ netîcesinde bunu söylüyorsa, bu kişi hatâlıdır ve hatâlı kimselerin hükmü buna uygulanır.”7
İbnu’l-Cevzî (rh.a.), “Zadü’l-Mesir” adlı tefsirinde özetle şunları söyler:
“Şunda şübhe yoktur ki, kim yahudîlerin yaptığı gibi, Allah’ın indirdiğini bildiği hâlde O’nun indirdiği ile hükmetmezse, o kâfirdir. Kim de inkâr etmediği hâlde keyfine uyarak onunla hükmetmezse, o, zalim ve fasıktır.
Ali b. Ebu Talha, İbn Abbas’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
- Kim Allah’ın indirdiğini inkâr ederse, kâfirdir. Kim de onu ikrar eder de onunla hükmetmezse, o, fasık ve zalimdir.”8
Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir eden İslâm âlimlerimiz böyle diyorlar!
Bundan sonra başta Abdullah b. Abbas (r.anhuma) olmak üzere “Asr-ı Saadet”ten bu yana, bu konuda kanaat sahibi olan şahsiyetler neler dediler, onlara bakalım!
1- Tavus (rh.a.) anlatıyor:
İbn Abbas (r.anhuma) dedi ki:
- (Ayette) söz konusu edilen küfür, onların anladıkları anlamındaki bir küfür değildir. O, kişiyi dinden çıkartan mânâsıyla küfür değildir.
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) (Mutlak ve dinden çıkartan) küfrün altında bir küfürdür.9
İbn Abbas (r.anhuma):
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” buyruğunu açıklarken:
- Burada küfür vardır. Ancak Allah’ı ve ahiret gününü inkâr etmek gibi bir küfür değildir!10
Kendisinden nakledilen bir rivayete göre, İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demektedir:
- Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyecek olursa, o kâfirlerin işine benzeyen bir iş yapmıştır.11
İbnu’l-Munzir (rh.a.), İbn Abbas (r.anhuma)’nın:
- Siz, ne güzel bir kavimsiniz. Tatlı bir şey olduğu zaman sizlerin, acı bir şey olduğu zaman da Ehl-i Kitab’ındır, dediğini bildirir.
Sanki O:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) ayetinin müslümanlar hakkında nâzil olduğu görüşündeydi.12
2- Abdullah b. Abbas (r.anhuma), Atâ b. Ebî Rebah (rh.a.) ve Tavus (rh.a.)’den nakledilen bir görüşe göre:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalim olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/45)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar fâsık olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/47) ayetlerinde zikredilen kâfirlikten maksad, insanı dinden çıkaran kâfirliğin daha alt seviyesinde bir kâfirliktir. Zalimlik ve fâsıklık da, bilinen zalimlik ve fâsıklıktan daha alt derecede zalimlik ve fâsıklıktır.13
3- Hemmâm (rh.a.) anlatıyor:
Huzeyfe’nin yanında bulunuyordum.
Bu arada:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) ayetini söz konusu ettiler.
Orada bulunanlardan birisi:
- Şübhesiz ki bu, İsraîloğulları hakkındadır, dedi.
Bunun üzerine Huzeyfe:
- Eğer tatlı şeyler sizin, acı şeyler onların olacaksa, İsraîloğulları ne iyi kardeştirler. Hayır, nefsim elinde olana yemin ederim ki, adım adım aynen onlar gibi aynı yolu sizde izleyeceksiniz, dedi.14
4- Berâ b. Âzib (r.a.)’dan aktarıldığına göre, kendisi:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) ayeti hakkında:
- Zalimlerin ve fâsıkların tamamı kâfirlere dahildir, demiştir.15
5- Âmir es-Şa’bî (rh.a.)’e göre:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) ayeti, müslümanları kasdetmektedir.
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalim olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/45) ayeti, yahudîleri kasdetmektedir.
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar fâsık olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/47) ayeti, hristiyanları kasdetmektedir.
Yani, birinci ayet müslümanlar hakkında, ikinci ayet yahudîler hakkında, üçüncü ayet hristiyanlar hakkında nâzil olmuştur.16
İmam Kurtubî (rh.a.) der ki:
“Ebu Bekr b. el-Arabî’nin tercih ettiği görüş de budur. Devamla der ki:
- Çünkü ayetlerin zâhirinden anlaşılan budur. Ayrıca İbn Abbas’ın, Cabir b. Zeyd’in, İbn Ebî Zaide’nin ve İbn Şureme ile Şa’bî’nin de tercih ettiği görüş budur.”17
6- İmam et-Taberî (rh.a.) der ki:
Abdullah b. Mes’ud (r.a.), Hasan el-BasrÎ (rh.a.), İbrahim en-Nehaî (rh.a.) ve Süddî (rh.a.)’e göre bu ayetler (Mâide,5/44-45,47) Ehl-i Kitab hakkında inmiştir. Fakat bunlar, bütün insanları kapsamaktadır. Müslümanlar için de geçerlidir, kâfirler için de geçerlidir.18
Mesrûk der ki:
Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’a:
Suht’un (haram kazancın) ne olduğu sorulunca:
- Rüşvettir, cevabını verdi ve:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) ayetini okudu.19
İmam Hasan al-Basrî (rh.a.):
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfir olanların tâ kendileridir.” (Mâide,5/44) buyruğunu açıklarken:
- Bu ayet, yahudîler hakkında nâzil olmuştur amma bizim için de geçerlidir, dedi.20
Mansûr, İbrahim en-Nehaî (rh.a.)’in şunu söylediğini rivayet etmiştir:
- Bu ayetler, (Mâide,5/44-45,47) İsrailoğulları hakkında inmiştir amma bu ümmet için de geçerlidir!21
Süddî (rh.a.), bu ayeti şöyle izâh etmiştir:
Allah Teâlâ buyurmuştur ki, kim benim indirdiğim ile hüküm vermez, onu kasıdlı olarak bırakır ve bile bile haksızlık yapacak olursa, işte o kâfirlerdendir!22
İmam Kurtubî (rh.a.), şunu kaydeder:
“Şöyle de denilmiştir:
Yani, kim Allah’ın bütün indirdikleriyle hükmetmezse, o kimse kâfirdir. Ancak Tevhid ile hükmetmekle birlikte, Şer’î bazı hükümler gereğince hükmetmeyen kimse, bu ayetin kapsamına girmez.”23
Bu görüş, Abdulaziz İbn Yahya el-Kenânî’ye aiddir.24
7- Kadı Beydavî (rh.a.):
“Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun.” (Mâide,5/44) ayeti hakkında şöyle söyler:
“Hâkimleri kararlarında Allah’dan başkasından korkmaktan ve zalimin korkusu veya bir büyüğün denetlemesi endişesiyle onlara yağ yakmaktan men’etmektedir.”25
Zemahşerî (rh.a.), şunları kaydeder:
“Öyleyse insanlardan korkmayın.” (Mâide,5/44) ifadesi, verdiği kararlarda memur olduğu şekilde adâletle hükmetme konusunda hâkimlerin, -zalim bir hükümdardan korkarak ya da eş, dost, hısım ve akrabadan birinin başında bir sıkıntı gelir endişesiyle- Allah’dan başkasından korkmasını ve birilerine yaranma sâikiyle hareket etmesini yasaklamaktadır.”26
İmam Hasan al-Basrî (rh.a.) der ki:
- Yüce Allah, hâkimlerden, hevâlarına uymamayı, insanlardan korkmayıp kendisinden korkmaları ve Allah’ın ayetlerini az bir bedele satmamaları şeklinde üç ahid almıştır.27
8- İmam es-Suyutî (rh.a.), Mâide Sûresi kırkdördüncü ayetin tefsirinde şu iki olayı kaydediyor!
Yahya b. Said anlatıyor:
Ebu’d-Derdâ (rh.a.), yargı işine tâyin edilince insanlar, O’nu tebrik için yanına geldiler.
O da:
- Uzunluğu Aden’den daha fazla ve daha geniş bir çukurun başına tâyin edilmemden dolayı mı beni tebrik edersiniz? Şayet insanlar, bundaki tehlikeyi bilselerdi, ondan uzak durmak için bu işi nöbetleşe yaparlardı. Yine insanlar, ezân okumadaki sevâbı bilselerdi, bunu nöbetleşe yapma yoluna giderlerdi.28
Yezî b. Mevheb rivayet eder:
Osman (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.anhuma)’ya:
- İnsanlar arasında hüküm ver (kadılık yap)! dedi.
O:
- Ne iki kişi arasında hüküm veririm, ne de iki kişiye imam olurum! dedi.
Bunun üzerine Osman:
- Bana isyan mı ediyorsun? dedi.
O şöyle dedi:
- Hayır, lâkin bana şu (bilgi) ulaştı:
“Kadılar (hâkimler) üç (çeşit)tir: Bilgisizlikle hüküm veren bir adam! Bu, ateştedir. Âdil davranmayan ve hevânın (gayr-i meşru arzunun) sürüklediği bir adam ki, bu da ateştedir. İctihad edip isâbet eden bir adam ki bu, ne fazlası, ne noksanı olandır! Ne kendisi için mükâfat vardır ve ne de kendisine günah vardır.”29
Osman:
-(Amma) senin baban da hüküm verirdi! dedi.
O da şöyle dedi:
- Babam hüküm verirdi(amma) kendisine bir şey anlaşılmaz geldiği zaman da, Rasulullah (s.a.s.)’e sorardı. (O şey) Rasulullah’a anlaşılmaz geldiğinde ise, O, Cebrail’e sorardı. Ben ise soracağım kimseyi bulamam.
Rasulullah (s.a.s.):
“Kim Allah’a sığınırsa, kuşkusuz, kuşkusu olmayan bir sığınağa sığınmıştır!” derken işitmedin mi?
Osman da:
- Evet (gerçekten öyle)! dedi.
O da:
- Ben de senin beni idareciliğe getirmenden Allah’a sığınıyorum, dedi.
Bunun üzerine Osman, O’nu muaf tuttu ve:
- Bunu, hiç kimseye haber verme! dedi.30
Mâide Sûresi’nin kırkdördüncü ayetinin inzâl sebebi ve başta Abdullah b. Mes’ud (r.a.) olmak üzere, İmam Hasan el-Basrî (rh.a.), İbn Kayyim el-Cevziyye (rh.a.), Kadı Beydavî (rh.a.), Zemahşerî (rh.a.)’nin açıklamalarından ve İmam es-Suyutî (rh.a.)’in kaydettiği Ebu’t-Derdâ (r.a.) ve Abdullah İbn Ömer (r.anhuma)’nın tavırlarından anlaşıldığı gibi, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeme, yani bazılarıyla inandığı hâlde hükmetmeme konusu, hâkimler/kadılar/yargıçlarla ilgili olduğu malumdur!.. Bu, İslâm mahkemelerini ilgilendirir…
Bütün bu beyân edilen delillerden sonra, işgal edilmiş İslâm topraklarında esaret altında olduklarından gafil olan halktan ve işgalci tağutî düzenlerin makam, mevki ve maaşından müstağnî olan gerçek İslâm âlimlerine sormak gerek:
Bu ayet-i kerime, İslâm’ın bütün kurum ve kuruluşlarıyla hâkim olduğu “Daru’l-İslâm”daki İslâm mahkemelerinde Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetme makamındaki kadılar/hâkimler/yargıçlar için mi, yoksa Allah’ın hükümleriyle Allah’ın insan kullarını adâletli bir şekilde yöneten mü’min müslüman yöneticiler için mi ya da her ikisi için midir?!.. İman ettiği hâlde Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek bir konu için mi yoksa hayatî bütün konular için midir?!..
Acaba, Allah’ın indirdiği hükümleri geçersiz kılıp onlarla hükmetmeyi yasaklayan ve Allah’ın hükümleriyle hükmedilmesini isteyip hak yolda gayret gösteren Muvahhîd mü’minlere terörist, anarşist ve vatan hainleri deyip en ağır cezalarla cezalandıran işgalci tağutî devletlere, hiçbir ikrah olmadan hükümet olup onların tamamen şirk ve küfür olan kanunlarıyla kanun koyucu makamında yöneticilik yapıp dünyalık menfaatlara ulaşan ve “ben de müslümanım” diyen, hattâ abdest alıp namaz kılan kişiler içinde bu ayet, Abdullah b. Abbas (r.anhuma)’nın görüşüne göre yorumlanabilir mi?...
Abdullah b. Abbas (r.anhuma)’nın ictihâdî mes’elelerde şöyle bir ilkesinin bulunduğu bilinmektedir:
Sa’d b. Ubeyde anlatıyor: (İbn Abbas, mü’min birisini öldüren kişi için tevbenin olacağını söylerdi.)
Adamın biri, İbn Abbas’a gelerek:
- Mü’mini öldüren bir kişinin tevbe hakkı var mıdır? diye sordu.
İbn Abbas:
- Hayır, onun için cehennem vardır! Cevabını verdi.
Adam gittikten sonra, İbn Abbas’ın yanında oturanlar, İbn Abbas’a:
- Ama sen, bize bu konuda böyle fetva vermezdin! Sen bize, mü’mini öldüren kişi için kabul görebilecek bir tevbenin olduğunu söylemiştin.
Bugün ne oldu? diye sordular.
İbn Abbas:
- Sanırım bu adam öfkelenmiş ve bir mü’mini öldürmek istiyor, karşılığını verdi.
Adamın peşine birilerini gönderdiklerinde durumun, gerçekten de İbn Abbas’ın dediği gibi olduğunu gördüler.31
Yüz yıldan beridir egemen zalim tağutların işgali altındaki İslâm topraklarında İslâm’ın hükümleri yasaklanmış ve ortadan kaldırılmış, Allah’ın helâl kılıp serbest ettikleri yasak kılınmış, haram kılıp yasakladığı her şey serbest olarak işlenmesi için yasallaştırılmış, bütün egemen kurum ve kuruluşlarda gayr-i İslâmî hükümler geçerli kılınarak, küfür ve şirkin egemenliği sağlanmıştır… Yönetim makamında olanlar ve mahkemelerdeki yargıçlar, tamamen gayr-i İslâmî kanunlarla hükmetmekte, Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm olunmasını istemeyi ve bu yolda çalışmayı suç saymaktadırlar… Onlara göre suç olan Allah’ın hükümlerinin hayata egemen olması isteğinde bulunmuş çalışan muvahhid mü’minleri yakalayıp yargılamakta, en ağır cezalar vererek zindan köşelerine mahkum etmektedirler… Bazı bölgelerde mü’min müslümanlara katliâmlar uygulanmakta ve idam edilmektedirler… Bu korkunç zulümleri yapanlar, görüntüde eli abdestli ve müslüman yöneticiler ile yargıçlardır…
Acaba, Abdullah b. Abbas (r.anhuma), bütün bunlara şahîd olsaydı ne derdi?!..
“Öğüt alıp düşünen bir topluluk için!”32
Mâide,5/44
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Hudûd, B. 6, Hds. 28.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Hudûd, B. 25, Hds. 4448.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Hudûd, B. 10, Hds. 2558.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 12. sh. 228, Hds. 17432.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hasan Yıldız, İst. 2011, c. 6, sh. 620-621, Hds. 7180. c. 10, sh. 153, Hds. 11079.
İmam Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tetik-Necdet Çağıl, Erzurum, T. Y, sh. 205.
Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’l-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015. sh. 218.
Abdulfettah el-Kadî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, İst. 1986. sh. 154.
Şeyhulislâm Ebussuûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri, çev. Ali Akın, İst. 2006, c. 4, sh. 1645–1646.
Bkz. Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, çev. Prof. Dr. Abdulaziz Hatîp, vdğ. İst. 2017, c. 2, sh. 450.
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetu’t-Tefâsîr, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş- Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2016, c. 2, sh. 99. (6. Baskı.)
Ebu Mansûr el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı, İst. 2016, c. 4, sh. 244.
İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Kayyim Tefsiri Bedâi’u’t-Tefsîr, çev. Dr. Harun Gümüş-Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, İst. 2011, c. 1, sh. 670.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricu’s-Sâlîkîn, çev. Ali Ataç, vdğ. İst. 1990, c. 1, sh. 266.
Benzeri bir görüş için bkz. İbn Ebi’l-İzz el-Hanefî, el-âkîdetü’t-Tahaviyye ve şerhi, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2014, sh.372-373.(4. Baskı)
İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, c. 2, sh. 71.
Hâkîm en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 5, sh. 206, Hbr. 3272.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ, İst. 2016, c. 15, sh. 183, Hbr. 15951.
Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst. 1996, c. 3, sh. 308.
Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân, çev. Mehmet Keskin, İst. 2018, c. 6, sh. 25.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fit-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 5, sh. 296-297.
Saîd b. Mansûr, Firyabî, İbnu’l- Munzir, İbn Ebî Hâtim’den.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5, sh. 297. Abdurrezzâk, Abd B. Humeyd, İbn Cerir, İbnu’l-Munzir ve İbn Ebî Hâtim’den.
Ebu Muhammed Muhyissünne el Hüseyn b. Mes’ud b. Muhammed el-Ferrâ el-Beğavî, Beğavî Tefsiri-Meâlimu’t-Tenzil, çev. Nurgül Özdemir-Ayşegül Özdemir, İst. 2018, c. 2, sh. 430.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1998, c. 6, sh. 244.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5, sh. 299. İbnu’l-Munzir’den.
Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, c. 2, sh. 450.
Not: Zemahşerî’nin naklinde, İbn Abbas (r.anhuma) sözünün devamında şöyle demiştir:
- Bakın! Her kim Allah’ın hükmünü inkâr ederse kâfir olur, eğer o hükmü kabul etmekle birlikte uygulamazsa, o zaman zalim ve fasık olur.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 308.
el-Beğavî, Beğavî Tefsiri, c. 2, sh. 430.
el-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. 6, sh. 25.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5, sh. 297.
Abd b. Humeyd ve İbnu’l-Munzir’den.
Hâkîm en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 5, sh. 106, Hbr. 3271
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 307.
el-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân c. 6, sh. 24.
Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, c. 2, sh. 450.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5. sh. 299.
Abdurrezzâk, İbn Ebî Hâtim’den.
el-Beğavî, Beğavî Tefsiri, c. 2, sh. 430.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 308.
El-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. 6, sh. 24.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5. sh. 298.
Abd b. Humeyd, İbnu’l-Munzir ve Ebu’ş- Şeyh’den.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 6, sh. 245.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 308-309.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 6, sh. 244.
Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, c. 2, sh. 450.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, c. 19, sh. 351, Hbr. 20530. “Kadılık Âdâbı Kitabı”
Beyhakî, Şuabu’l-İman çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015,
c. 5, sh. 579, Hbr. 5116.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâîd, çev. Yaşar Gün-
gör, İst. 2015, c. 7, sh. 243, Hbr. 7031. Ebu Ya’lâ,
Müsned’den ve Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr’den. İsnadı
sahihtir. “Ahkâm kitabı”
İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, çev. Adem-
Yerinde-Halil İbrahim Kaçar, İst. 2010 c. 2, sh. 352, Hbr.
2135. “Yargı ve Şahidlik Kitabı”
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 309.
Celâleddin es-Suyutî, ed -Dürrü’l-Mensûr, c. 5, sh. 298.
Abd b. Humeyd’den.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 309.
El-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. 6, sh. 24.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 309.
el-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân c. 6, sh. 24.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5. sh. 298.
Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve Ebu’ş-Şeyh’den.
et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 309.
İmam Kurtubî, el -Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 6, sh. 244.
Bkz. El-Beğavî, Beğavî Tefsiri, c. 2, sh. 430.
İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Kayyim Tefsiri, c. 1, sh. 670.
Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr-Mefâtihu’l-Gayb, çev.
Prof. Dr. Suat Yıldırım, vdğ. Ank. 1990, c. 9, sh. 87.
Kadı Nasureddin Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Muhammed eş-Şirazî el-Beydavî, Beydavî Tefsiri-Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2011, c. 2, sh. 47.
Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, c. 2, sh. 448.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 6, sh. 245.
İbn Sa’d, Tabakât, çev. Prof. Dr. Abdurrahman Elmalı-Doç. Dr. Mehmed Akbaş, İst. 2014, c. 4, sh. 404.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5, sh. 300.
İbn Büreyde, babası Büreyde b. el-Husayb (r.a.)’dan rivayet eder.
Rasululah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kadılar (hâkimler/yargıçlar) 3 çeşittir ve ikisi cehennemde biri de cennettedir.
Hakkı bilip bununla hüküm veren kişi cennettedir.
Hakkı bildiği hâlde onunla hükmetmeyen ve hükmünde-
zulmeden kişi ise cehennemdedir.
Hakkı bilmediği hâlde cahilce insanlar arasında hüküm -
veren kişi de cehennemdedir.”
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c. 5, sh. 598, Hds. 5891.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Ahkâm, b. 3, Hds. 2315.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Akdîye, b. 2, Hds. 3573.
Sünen-i Tirmizi, Kitabu’l-Ahkâm, b. 1, Hds. 1322’nin deva-
mında.
İbn Sa’d, Tabakât, c. 4, sh. 162-163.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 5. sh. 300-301.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Hasan Yıldız, İst. 2011, c. 11, sh. 147, Hbr. 28326.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 4, sh. 585.
Abd b. Humeyd ve Nehhas’dan.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 5, sh. 402.
Nahl,16/13.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul